Makale;

Yaklaşık iki – üç hafta önceydi, akşam saatlerinde yürüyüşe çıkmış, soluklanmak için millet bahçesinde bulunan ‘adamarina’ cafede semaver çayı içmek için oturmuştum..

Tam önümdeki masada oturuyorlardı..

Selamlaşınca “abi bir çayımızı iç” diyen gençleri kırmamıştım…

Biri telefonla uğraşıyor, biride elindeki kalemle adisyonkağıdına bir şeyler yazıyordu..

Meğer sohbet, kendi aralarında yaptıkları hesap kitap üzerineydi. Daha doğrusu, evlilikle ilgili hesap yapıyorlardı.Biri not alıyor, diğeri ise telefonun hesap makinesiyle maliyeti toplamaya çalışıyordu..

Bunları gülerek izleyen diğer arkadaşları ise, yaklaşık bir buçuk yıl evlenmişti ve “Dün, bugünden daha kârlı” diyerek kendini gülerek teselli ediyordu…

Arkadaşlarına gülerek söylediği o sözü hiç unutmayacağım, zira beni de çok güldürmüştü. 

“Oğlum madem düğünüme geldiniz, 500’er TL getirip ataydınız, kelle altın atmak nedir? Siz evlenince ben nasıl alacağım?” 

Tam o esnada Yılmaz Erdoğan’ın o meşhur sözü de aklıma gelmedi değil, “güldürürken düşündürmek”

Kısacası ağlanacak halimize güldük işte…

Diğer iki genç ise bu ekonomide hüsranı anımsatıp “artık mümkün değil” diyerek içinde bulundukları duruma bir bakıma isyan ediyorlardı…

Mesleklerini sorduğumda, biri ayakkabı fabrikasında çalıştığını söyledi, diğeri ise tekstil kentte. Asgari ücretlileryani..

Tekstil kentte çalışana sordum, “kaç paraya mal olur evlenmen?”

Keşke sormaz olsaydım...

Abicim Ağrı enteresan bir yer. Erkeklerini evlendirirken kız tarafına ‘yük olmayın' deyip daha az istekte bulunmalarını diliyorlar. Fakat aynı erkek tarafı, kendi kızlarını verirken en yüksek limitleri istiyorlar. Kendileri bir şey vermek istemiyor, Ama! Almaya gelince neredeyse canlarını alacaklar. Bunlarda vicdan yok, merhamette yok. Kendi menfaatlerine uygunsa, karşısındakileri adeta sömürüyorlar. Ama konu kendi cepleri olursa da, bir bakıma merhamet diliyorlar. Bu memlekette hemen herkesin ailesinde bu durumlar yaşanıyor. İnsanoğlu, kendisi için istediğini karşısındaki için de isteyebilmeli. Kendi kızının geleceğini düşünüyorsa, damadın da bir evlat olduğunu idrak edip ona göre davranmalı.

Ağrı’da altın olarak ne isteniyor? 

Ağrı’da geçmiş yıllarda ortalama 6 adet 40 gr. bilezik isteniyordu. Ekonomi bu durumu da etkilemiş olacak ki, son 1-2 yıldır bildiğim kadarıyla 4 adet isteniyor. Bide erkek tarafının mali gücüne de bakıyorlar. Eğer tuzu kuruysa 6-8 tane de istenebiliyor. Orta halli ise 4 tane isteniyor. Bugünün altın kuruyla hesaplama yaparsak, 22 ayar 40 gr. bilezik 108.320 TL. Dört tanesi 433 Bin 280 TL ediyor. En ucuz nişan yüzüğü 20 Bin TL. Tektaş filan derseniz, 40-50 Bin TL'yi gözden çıkarmanız lazım. Zincir isteyen, set isteyenler de var. Kabataslak bir hesapta altın işi 450-500 Bin TL'yi buluyor…

Peki, ev eşyası?

Misafir salonu, oturma gurubu, yatak odası, yemek masası, televizyon, beyaz eşya, halı, perde şuan internetten araştırdığım kadarıyla en uygun koşullarda, 400 bin TL. Az daha iyisine yönelirsen, fiyat neredeyse iki katına çıkıyor..Altın ile birlikte 800- 900 bin TL arası..

Bitti mi? Bitmedi tabii..

Ivır zıvırlar en az bunlar kadar tutuyor. Nişan alışverişi, düğün alışverişi, gelinliği, kuaförü, salonu, yemeği, fotoğraf çekimi derken, en daz 250 Bin de bunlara gidiyor. Etti mi bir milyonTL? Şimdi bu arkadaş asgari ücretle çalışıyor. Şu anki tabloya göre 5-6 yıl yemese içmese ancak bu parayı bir araya getirir. Bu rakamın 100-200 Bin TL daha üstü çıkarsa, o zaman evlilik tümüyle hayal olur. Ağrı’yı bilirsiniz gençlerin çoğu da işsiz. Bir çoğu Kanada ve Amerika’nın yolunu tutmuş. Aile desteği olmasa bunlar kendi imkânlarıyla evlenemeyecekler! Kamu görevlisi ise, borçla, harçla, krediyle ancak bir ev kurabilir. Evlenenlerin ve ailelerin tek beklentisi ise ‘düğün takıları' ama artık eskisi gibi kimse yüksek rakamlar da takamıyor ki. “en samimi arkadaşı bile açık açık ‘kelle altın'alamayacağını söyledi” Yaz aylarında her hafta 2-3 tane düğüne gidiyor insanlar. Paranın kıymeti yok ama kıymeti olmayan o para da insanımızda yok. Allah hepimizin yardımcısı olsun…

E sen söyle abi, “bu helâli haram etmek değilmidir ?”

Yıllar önce evlenmiş olanlar, yakın zamanda çocuklarını evlendirmeyecek olanlara gençlerin anlattıkları biraz abartı gelebiliyor, Fakat bu yazıyı okuduğunuza göre internete erişim sağlayabiliyorsunuz.. Buyurun kendiniz araştırın, araştırdıktan sonra “az bile demişler” demekten alıkoyamayacaksınız kendinizi..

Bilirsiniz “nede olsa kaynana” hikayesini..

Hikaye 15 Aralık 2013 tarihinde yayımlanan gazeteci Nazlı Ilıcak’ın Sabah gazetesinde ki köşesinden alıntıdır..

“Yaşını başını almış iki eski arkadaş hanımefendi yolda karşılaşmışlar. Hal hatır sormuşlar.

Sıra çocuklarına gelmiş. "Senin oğlan nasıl, evlendi mi?" diye sormuş biri, "Evlendi" demiş öteki, "Evlendi ama ah, sorma, öyle bir gelin çıktı ki, felâket!.. Sabahtan akşama çalışıyor, evde doğru dürüst yemek pişmiyor; üstelik bazen oğluma yemek pişirttiriyor.

Sabah kahvaltısını bile oğlum hazırlıyor. Ne dikiş var, ne ütü. Bir kadın bulmuş, bütün işi ona yaptırtıyor. Sanki prenses! Çok üzgünüm, çok..." demiş arkadaşı, "Peki kızın nasıl, o da evlendi mi?" Kadın başlamış anlatmaya:

- O da evlendi, ama o çok mutlu. Öyle iyi bir damadım var ki, kızımın elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor. Kızım çalıştığı için çok yoruluyor; çoğu akşam, yemekleri beraber pişiriyorlar, hatta bazen damadım hazırlıyor. İnanır mısın öyle iyi bir çocuk ki, tatil günlerinde kahvaltısını kızımın yatağına götürüyor. Bir kadın bulmuşlar, evin bütün işlerini o yapıyor; kızım evde hiç yorulmuyor, prensesler gibi oturuyor.

Kocası da ondan iş beklemiyor, çok memnunum, çok...”

Bu hikâye hayatımın sonuna kadar bana birilerini hatırlatacak ya neyse… 

Bu hikâyeden çıkarılacak dersi hepimizin alması gerekiyor…

Her anne ya da kaynana için bunu örnek gösteremeyiz ama davranış biçimlerindeki bu benzerliğin yoğunluğu ortaya çıkmasa, bu tür hikâyeler hafızalarda yer etmezdi!..

Bu arada sözü de faza uzattığımın farkına vararak,  ailelerin diretmeleri bir yana dursun, gençlerin yaşadığı sorunların temelinde, son yıllarda giderek artan ‘lüks yarışı'olduğunu da düşünmüyor değilim...

O evlenirken imkânlar el verdiği için her şeyin lüksünü yapmışsa, ben evlenince imkânım olmasa dahi benzer bir havayı yakalama gayretindeyim. “O yaparsa bende yaparım” gibi..

Huzurlu ve mutlu olabilmeyi; ev eşyasında, şatafatta arayıp, “bu dünyaya bir kere geldim, bir kere evleniyorum, her şeyin en iyisi olsun, içimde ukde kalmasın” diyerekte helali haram etmiyormuyuz? 

Kendi annemden örnek verecek olursam, vakti zamanında rahmetli babam annemi kaçırmış, gelinliği başına örtülen kırmızı bir bez parçası,düğünü babamın birkaç akrabasının alkışlaması, ziynet eşyası ise zamanında babamın güç bela aldığı bir yüzük..

Beyaz eşya varmı? Yok, mobilya varmı? Yok, bilezik, set varmı? Yok..

Fakat annemle babam çok mutlu oldular, 12 çocuk yapıp, 10 çocuk büyüttüler, hepsini evlendirdiler..

Şimdikiler ise, eşyanın rengini bahane edip huzursuzluk çıkarıyorlar, hiç olmayacak şeyleri bahane edip, baba evinin yolunu tutuyor..

Şuan anne de baba da çaresiz… Çocuklarını evlendiremiyorlar. Çalıştığım kurumda görev yapan birçok kişi çocuklarının evliliğinden sebep emekli olamıyor. Bu dönemde olsalar da bir faydası yok! Eskiden baba emekli olup oğluna ev alıp düğününü yapabiliyordu da, şimdi emekli ikramiyesine bırak ev almayı, düğün dahi yapamıyorlar!..

Birkaç yıl önceye kadar belki şartlar zorlanıyordu da, bundan sonrası çok çok zor. Dünürler bir birine yardımcı olmadıkça, kızlarımız şatafat yarışından kopmadıkça,  gençlerimizin boynu bükük kalmaya devam edecek.

Gençler, sizlerden müsaade almadığım için beraber çektirdiğimiz fotoğrafı yayımlamayacağım, fakat beni takip ettiğinizi söylemiştiniz. Bu yazıyı da okuyacağınızdan eminim..

Siz içinizi ferah tutun, Allah ev kuranın da, yeniden başlayacak olanın da yarımcısıdır..  

Evlenirseniz mutlaka davetiyemi bekliyorum, şöyle güzel bir halay çekmeyeli çok oldu..

Öpüyorum o güzel yüreklerinizden..

Eyyy bu yazıyı buraya kadar okuyan aklı başında hemşerim; 

Unutmayalım ki, evlilik Allah'ın emri Peygamberin kavlidir. Allah’ın emrini haram etmeyelim!

Editör: Muhabir Ağrı